Karışık Düşünceler
Time Travel serisini çalışmaya başlamam için beni motive eden en önemli şey ”resim sanatı” na olan büyük aşkımdır her şeyden önce.
Bana dünyayı daha açık seçik görmemi sağlayan sanatların başında gelir resim.
Bunun yanında annelik… kızım… kızımın yüzünün, bedeninin hatta davranışlarının beni resim sanatının en yüce örneklerine, eskilere, yaşamın derin özüne doğru savurması da önemli bir motivasyon kaynağımdı.
Bu çalışmayı, ne kendimi kullanarak, ne de bir başkasıyla yapamazdım, yapmak istemezdim, anlamı olmazdı benim için.Yani sadece ilginç olacağı için, moda olduğu için ya da eski resimleri aynen tekrarlayıp postmodern dünyaya hediye paketi olarak sunmayı düşünemezdim.
Sanat benim için yalnızca bir uğraş, bir iş değil, benim içsel durumum, öz yaşamımın bir halidir. Yazdığım öykünün içinde yaşıyorum, benliğim, fotoğraflarımın dokularına, kişilerine sinmiş bir anlamda. Dolayısiyle bu serinin en önemli göstergesi belki de “kızım ve ben” başlığıdır. Bu uzun çalışmanın öncesindeki ‘biz’ ile sonrasındaki ‘biz’ aynı değiliz. Çeşitli aşamalardan geçtik. Sanat tarihindeki yolculuğu içimize doğru da yaptık. Karmaşık ve çok değerli bu yolculuktu. Yaşam akışının içinde, varoluşun temelinin kavranmasına katkıda bulunacak bir emekti.
Bu serideki işlerin estetik düzeylerini yüksek tutmaya çaba gösterdim, aynı zamanda orjinal yapıtın gerçekliğinden kopmadan kendi özüne ait bir güzellik biçimi de yaratmaya çalıştım. Postmodern sanat hakkında söyleyebileceğim bir şey yok. Yapılan örnekleri sevmiyorum, yaptım oldu havasında çoğu. Ve artık izlemiyorum da. İlginç fikirlerin, süslü ve anlaşılmaz metinlerle sunulmasından oluşuyor çoğu.
Kopyalama, yeniden yorum, orijinal işi küçümseme anlamında olmamalı. Ben yaratıya, orijinal eserlere saygı duyuyorum. Hele bugünkü kötü işler karşısında onların değeri daha da büyüyor kanısındayım.
Sanatta özgün olma kavramını sorgulamayı gereksiz buluyorum. Temel sanatsal referans ‘kültür’ de olabilir, ‘doğa’ da. Sanat doğanın taklidi değil mi, sonuçta sanatçılar doğayı tasarımlamayı her zaman sürdüreceklerdir. Karmaşık bir olay olan sanatsal yaratı küçümsenemez. Manevi kültürün bir parçası olan sanat, dünyaya bir anlam getirir. Van Gogh ta, Millet den onlarca resmi aynı kompozisyonlarla kendi stiliyle yeniden yaptı ve hepsi de çok güzeldir. Ve yeni birer eserdir hepsi.Ama Sherrie Levine’ in yaptığı gibi eski fotoğrafçıların fotoğraflarının kitaplardan röprodüksiyonlarını çekip sergiler açıp yeni bir eser gibi sunmayı da sanat sayamıyorum. After Walker Evans diyerekten.
Sanat yapıtlarının ortaya çıkmasına her şey esin kaynağı olabilir, yaşamın içindeki binbir detay da, Haydnkantatlarının tanrısal mükemmelliği de, Rembrant’ın ilkgençlikte ve ölümüne yakın yaptığı otoportrelerine bakarken duyulan hayranlık da içimizdeki binbir dürtüyü harekete geçirir. Sanat bir anlamda yeniden yeniden yorumlamadır. Yeter ki bu yorumlamalar iyi olsun, hakiki olsun. O akıma girermiş, bu akıma girermiş bunun pek önemi yok.
Tolstoy “Sanatta temel olan yeni, kişisel bir şey söylemektir. Büyük sanatçı bununla belli olur.” diyor. Bu görüşe ve aşağıdaki eskimiş görünen ‘idealist sav’a katıldığımı belirtmekle bitireyim.
“Sanat gerçeğin yansısı değildir, tersine, bireyin benini dile getirmekte sadece bir araçtır.”
Bugünkü sanat ortamında fotoğraf her yerde kullanılıyor. Karışık teknik adı altında. Bunda bir sorun yok, sonuç iyi olduktan sonra. Ama ben fotoğrafı salt fotoğraf olarak, bütün değerleri yerli yerinde, kompozisyonuyla, anlamıyla gerçek bir fotoğraf olarak beğeniyorum. Hatta öyle ki, 1900 lü yılların ilk yarısında üretilmiş fotoğrafları , o dönem fotoğrafçıların fotoğraflarını daha çok beğeniyorum, bugüne oranla.
Eskinin münzevi sanatçılarını görmek mümkün değil günümüzde, herkes kendisini göstermek, ortaya atmak için her taklayı atıyor. Bunlara saygı duyamıyorum. Gerçek sanatçı eseriyle boğuşur, eseri kendidir zaten. Diğerine gerek yok.
Bugünlerde Picasso’dan şöyle bir şey okudum. Beni epeyce düşündürdü. Henüz çalışmakta olduğu bir resim üzerine büyük övgüler düzmüş çevresindekiler. Mükemmel bir dengesi olduğundan sözetmişler. Picasso şöyle yanıtlamış. “Bence bu pek iyi gitmeyen bir resim. Bu denli denge beni sıkar. Bu bozulması bir an meselesi olan denge değil, durmuş oturmuş bir denge. Fazlasıyla sağlam. Dengenin bütünü kavramasını isterim; ama kılpayı.” Bütün sanat eserleri için geçerli bir durum bence.
Bazı fotoğraf projeleri üstünde çalışırken, resim üzerine de epeyce düşünüyorum, yeni çalışmalara ışık tutacak konular, stiller, renkler uçuşuyor zihnimin labirentlerinde ve gözümün önünden kayıyorlar yıldızlar gibi. Yani savaşa hazırlanan bir asker gibi hissediyorum kendimi desem yeridir.
Kendi işlerimi tanımlamak doğru olmaz. Ama şöyle söyleyebilirim belki. Yaşamı durup dinlenmeden incelemeyi seven biriyim, çıkardığım dersleri, bende kalan tortuyu, onları değerlendirme biçimim doğrultusunda, içinde biraz gizem de barındırarak anlatmaya çalışıyorum. İçeriği, keza buna uygun biçemi sürekli düşünüyorum. Bütün bunlara çok fazla mesai harcıyorum. Ve bunların hepsini öncelikle kendim için yapıyorum.
Alacakaranlık mekanlara, ürkütücü bir yalnızlık ve boşlukla kuşatılmış canlı, cansız varlıklara ilgim var. Ya da ben onları öyle vermeye çalışıyorum. Yaşamı derinlemesine kavramama neden olan sanatsal uğraşılara şükran borçluyum.
Sanatın geleceğini tahmin etmek kolay değil. Ama ben bu karmaşanın biteceğini ve eskiye dönüleceğini yani belki de aslına dönüleceği kanısındayım. Her türlü malzemeyi kullanarak gerçekleştirilenve adına iş denilen abur cuburların tarihin derinliklerine gömüleceği günleri iple çekiyorum. Bir sanat yapıtı yaşamın anlamından söz eder. İnsanların dünya görüşünü etkileyecek, ideallerine bir doğrultu kazandıracak yapıtlara her zamankinden daha ihtiyaç var diye düşünüyorum
Emine Ceylan 2016 (Bir röportajdan)